• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Üyelik Girişi
Site Haritası
Takvim
BELGESEL / FİLM
SİLİVRİ DAVALARI
AKP - PKK
YASA - HUKUK - ADALET
ORTADOĞU - BOP
YOLSUZLUKLAR -SATIŞLAR
AKP - İHANET
AKP ANAYASASI - BAŞKANLIK SİSTEMİ
2.NCİ DÜNYA SAVAŞI BELGESELİ. ( KİMİ BELGELER " YANLI " OLSA DA, İZLEYİN. GÜNÜMÜZE IŞIK TUTABİLİR. )

Atatürk- Lenin dostluğundan Montreux Türk Boğazları Sözleşmesine -1

Atatürk- Lenin dostluğundan Montreux Türk Boğazları Sözleşmesine -1

Amiral Cem Gürdeniz yazdı...

Atatürk- Lenin dostluğundan Montreux Türk Boğazları Sözleşmesine -1

Mustafa Kemal Atatürk’ün Rusya lideri Lenin’e 101 yıl önce yazdığı 26 Nisan 1920 mektubu, bugünümüzü şekillendirmiştir. Büyük Millet Meclisinin açılışından 3 gün sonra Meclis Başkanı sıfatı ile Mustafa Kemal, TBMM’nin Moskova Hükümetine Birinci Teklifnamesi mektubunu imzalar. Bu belge Anadolu Hükümetinin resmi ilk dış politika girişimi, aynı zamanda Meclisin ilk görüştüğü konulardan biridir.

KAFKAS SEDDİ KIRILIYOR

Mustafa Kemal, yeni Rus rejiminin lideri Vladimir İlyiç Lenin’e kurtuluş savaşı mücadelesi veren iki devlet arasına çekilmeye çalışan Kafkas seddini yıkmaya yönelik iş birliği ve destek teklifini sunuyordu. Mektuptan 4 ay sonra, 24 Ağustos 1920 tarihinde Moskova ile Ankara Büyük Millet Meclisi arasında yardım anlaşması imzalandı. Özellikle I. İnönü savaşında elde edilen askeri başarıdan sonra artarak devam eden ve 300 bin ton teçhizat ve cephanenin savaşa katkısını sağlayan Rus desteği, Kurtuluş Savaşının kaderini belirledi. Atatürk ve Lenin ya birlikte yok olacak ya da birlikte savaşacaklardı. Birlikte savaştılar. Halbuki 18. Yüzyıldan itibaren Osmanlı ve Romanov Hanedanları Kafkasya, Kırım, Balkanlar ve Karadeniz’de neredeyse 14 kez savaşmışlardı. Jeopolitik kader her ikisini buluşturmuştu.

TÜRKİYE VE RUSYA EMPERYALİZME DİRENİYOR

Mektubun Meclisin açılışından 3 gün sonra çok büyük bir öncelikle gönderilmesinin en büyük nedeni ‘Beka’ sorunu idi. Mektubu götüren heyete verilen talimatta gerekirse Türk Boğazlarının savunulmasına destek isteniyordu. Aynı sorun, Rusya için de geçerliydi. Zira iç savaş ve işgal altındaydılar. Her iki devletin birbirine ihtiyacı vardı. ‘’Gözüm Sakarya’da Kulağım İnebolu’da’’ diyen Mustafa Kemal’in süvarileri, 9 Eylül 1922 sabahı İzmir’e girdi. Savaş bitmişti. Mustafa Kemal büyük zaferden emin olarak 8 ay önce, 4 Ocak 1922’de iki yıl sonra hayatını kaybedecek Lenin’e son mektubunu yazar. Şöyle der: ‘’Türkler ve Rusların, tarihi, yüzyıllarca süren kanlı savaşların gürültüsüyle dol­durduktan sonra, bu kadar çabuk ve bu kadar bütünsel bir şekilde uzlaşmaları, öteki milletleri şaşkınlığa uğratmıştır…Türkiye, Sovyet Rusya’ya karşı takip ettiği siyasetten geri adım atmaya­caktır ve bu konuya dair yayılmış bütün söylentiler katiyen yanlıştır…Yine aynı şekilde sizi temin ederim ki, Sovyet Rusya’ya karşı doğrudan veya do­laylı olarak asla hiçbir anlaşmaya ve ittifaka dâhil olmayacağız.’’ Lenin de Atatürk’ün dış politikasına destek veriyordu. Örneğin Lozan Konferansı görüşmeleri başlamadan 10 gün evvel, 10 Kasım 1922 tarihinde “Boğazlar tamamen Türk hâkimiyetinde, tüm ülkelerin savaş gemilerine kapalı olmalıdır” demişti. (İsmail Köse, Yalta ve Potsdam Konferansları: Sovyetler Birliği’nin Türk Boğazlarında Egemenlik Paylaşım Talepleri, Karadeniz İncelemeleri Dergisi, 2015)

MONTREUX TÜRK BOĞAZLARI SÖZLEŞMESİ

Lenin’in ölümünden sonra da devam eden Türk- Rus yakınlaşması bu süreçten en büyük ödülünü 20 Temmuz 1936 tarihinde imzalanan Montreux Türk Boğazları Sözleşmesi ile aldı. Sovyetler Birliği Türkiye Cumhuriyeti’nin Boğazlar Bölgesinin tam egemenliğini kazandıracak ve aynı zamanda tonaj, gemi tipi ve kalma süresi kısıtlamaları sayesinde bir nevi deniz güvenlik rejimi tesis ederek Karadeniz deniz güvenliğine katkı sağlayacak yeni düzenlemeye destek vermişti. 13 yıl önce Cumhuriyet ilan edildiğinde pervanesi dönen savaş gemisi olmayan, fakir ve alt yapısız cumhuriyet, Atatürk’ün iradesi ile kısa sürede donanma kurmuş ve 1936 güzünde bu donanmanın büyük bir filosunu, İngiltere’nin Akdeniz Donanma Üssü Malta’ya; dönüşte de Yunanistan’ın Pire limanına uğratmıştı. Atatürk dünyaya bir nevi ‘’Boğazları artık kendim koruyabilirim’’ mesajını veriyordu. Artık ordusu ve donanması olan, ekonomik gücünü toparlamış ve uluslararası camianın eşit egemen ülkesi olarak yerini alan bir Türkiye vardır.

DEĞİŞEN TÜRKİYE: AVRUPA'YA YÖNELİŞ

Üç yıl sonra İkinci Dünya Savaşı başlar başlamaz yeni satranç tahtası kurulur. Artık Türkiye’nin Atatürk’ü yoktur. Devlet Başkanı İkinci Adam İnönü’dür. Bağımsız ve yaratıcı dış politikadan Osmanlının denge politikasına ve Tanzimatçı batıya yaslanma dönemine geçme eğilimi yüksektir. İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanı seçilir seçilmez, yerine Başbakan yapılan Celal Bayar'dan bile önce, ilk iş olarak Atatürk'e en yakın politikacılar olan Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’yı tasfiye etmesi düşündürücüdür. Zira bu isimler içeride devrimlerin yerleşmesinde ve dışarıda Sovyetlerle dostluk üzerine kurulu denge politikasının icrasında büyük rol oynayan, tam bağımsızlıkçı siyaset anlayışının simgeleridir. Bu durum Atatürk sonrasında Türk jeopolitiğinin savrulması sürecinin başlangıcı olmuştur.

STALİN VE MOLOTOV'UN MENFİ ETKİLERİ

Bu sürece gelmede şüphesiz Stalin, ile Dışişleri Bakanı Molotov’un da etkisi olmuştur. İkinci Dünya Savaşı başlamadan kısa süre önce Sovyetler ile Almanya arasında imzalanan ‘’Molotov – Ribbentrop Saldırmazlık Paktı’’ Atatürk-Aras tarafından tasarlanmış olan jeopolitik ortaklık paradigmasına gölge düşürmüştü. Stalin çekindiği Hitler Almanya’sının birinci Dünya savaşında olduğu gibi ülkesine saldırmasından çekiniyor; Hitler de batıda Fransa ve İngiltere cephesinde savaşırken Rusya’nın doğuda kendisine tehdit olmasını istemiyordu. Pakt imzalandıktan birkaç ay sonra Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov 1939 Ekim ayında Moskova’yı ziyaret eden Dışişleri Bakanı Saraçoğlu’na Boğazları birlikte savunma önerisini getirince, Sovyetlerden uzaklaşmak için bahane arayan Ankara zaten hazırlığını yapmakta olduğu üçlü ittifak anlaşmasına büyük bir acele ile imza koydu. 19 Ekim 1939’dan itibaren Türkiye, Almanya ve İtalya’ya karşı İngiltere ve Fransa ile hareket edecekti.

ALMANYA İLE YAKINLAŞMA

Ancak, Türkiye İngiltere ve Fransa’nın kendilerini koruyacak durumda olmadığını gördü. Almanya ile de ilişkilerini korudu. Aslında denge politikası adı altında hiçbir tarafa yaranamadığı aktif tarafsızlık politikası uyguluyordu. Her yönü ile Türk Sovyet ilişkilerini zayıflatan ve Türkiye’yi zor bir duruma sokan bir politikaydı bu.  Türkiye, 18 Haziran 1941 tarihinde Almanya ile dostluk ve saldırmazlık anlaşması imzaladı. 22 Haziran 1941 günü Hitler, Sovyetlere saldırınca (Barbarossa Harekatı) tüm dengeler alt üst oldu.  1942 yılında Almanya olağanüstü askeri başarılar elde edince Türk Hükümeti açıkça Almanya’ya müzahir bir duruma yöneldi. Diğer taraftan müttefikler de Türkiye’nin Sovyetlerin yanında savaşa girmesini ve Balkanlarda cephe açmasını istiyordu. 30 Ocak 1943 tarihinde Churchill ile İnönü’nün Adana-Yenice’de buluşmasının asıl amacı buydu.  Bu baskılara rağmen Ankara, Almanya’ya müzahir durumuna devam ediyordu. Sovyetlerin 2 Şubat 1943 tarihindeki Stalingrad zaferine kadar başta Dışişleri olmak üzere Türkiye’deki Alman yanlıları savaşın sonunda Sovyetlerin Türkiye’ye güvensizlik duymasına neden olacak pek çok uygulamaya onay verdi. Alman savunma sanayi için krom satışı 1942 baharına kadar devam etti. 1942 yazında Türkiye’nin Doğu Sınırına 26 Tümen sevk edildi. Bazı Alman gemileri Karadeniz’e ve Ege’ye geçti. Dışişleri Bakanı Menemencioğlu’nun 19 Haziran 1944 tarihinde istifasına neden olacak kadar ciddi olaylar yaşandı.

RÜZGARIN DÖNDÜĞÜ AN: STALİNGRAD ZAFERİ

Stalingrad zaferi sonrası 5 Temmuz 1943 günü Sovyet karşı saldırısı (Kursk Harekatı) başlayınca, rüzgâr tersine döndü. Türkiye batılı müttefiklere dönmek zorunda kaldı. Ancak İnönü, savaşa girmemek konusunda kararlılığını sürdürüyordu. 1943 sonunda Kahire’de yapılan konferansta kendine yapılan baskılara rağmen direndi. Fakat her şeye rağmen artık ikili oynaması çok zordu. 1944 yazında Almanya’nın savaşı kaybedeceği kesindi. Normandiya çıkarması son safhasına girerken, bu kez müttefikler Türkiye’nin Almanya ile tüm ilişkilerini kesmesi için 13 Haziran 1944 günü nota verdi. Daha sonra Stalin ile Churchill, Ekim ayında Kremlinde bir araya geldiler. Meşhur ‘’Yüzdeler Anlaşması’’ basit bir menü kartı üzerinde şekillendi. Stalin, Yunanistan’ı Atlantik etki alanına bırakmış, yönetimdeki komünistleri yalnız bırakmıştı. Bu Türkiye’ye de bir işaretti. Batı dünyası denizleri istiyordu. ABD ve İngiltere Sovyet etki alanının denizlere sınırdaş alanlara yayılmasını önlemek istiyordu. Baltık kaybedilmişti, Akdeniz korunmalıydı.  (Devam Edecek)

 

Yorumlar - Yorum Yaz
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi5
Bugün Toplam302
Toplam Ziyaret1592641
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar28.835128.9507
Euro31.421631.5476
Hava Durumu
YAZILAR - DUYURULAR
TGB - DEVRİM
AKP - CEMAAT
SEÇİMLER
KÖŞE YAZILARI
YAZI DİZİSİ