ANADOLU TURNESİ ( 4 )
Sevgili Coşkun Demir ile bir başka anı ;
Anımsadığım kadarıyla Tatvan'dayız.
Spor salonunda enstrümanlarımızı kuruyor, bir yandan da Coşkun ile laflıyoruz.
Yanımıza, yaşları bizden küçük 3 - 4 arkadaş geldi, Engin'e birşey sordular, beni işaret etti.
"Abi... dediler. Deli Necmi sen misin?"
"Benim de, adımı nereden biliyorsunuz ?"
"Seni bilmeyen mi var? Bir fotoğraf çektirsek..."
Coşkun, küplere biniyor.
"Ulan, ben koskoca Coşkun Demir'im, millet, bu zırdeli ile fotoğraf çektirmek için sıraya giriyor..."
Arada bir turneye 2 orkestra olarak çıkardık.
Ayrı yerlerde, aynı gün ve aynı saatte olan konserlerde boşluk vermemek için.
Ya da; gündüz bir orkestra çalar akşam, diğeri.
Böyle günlerden birinde ikinci orkestrada Ayı Şükrü ( davul ), Kulak Ahmet ( klavye. Sağ kulağı duymazdı ), Sabri baba ( sax )
ve sarhoş Cemil ( Bass gitar ) var.
Bilgen Bengü sahneye çıkmış, bekliyor.
Ayı Şükrü, sayıyor, 3 - 4 ...
"Ahmet. Parçaya girsene oğlum..."
"Ha ? Duymadım yaa"
Tamam. Tekrar, 3 -4" Ahmet. Girsene be..."
"Eyvallah baba. Bir daha deneyelim, girmeyen ne olsun"
3 -4, 3 -4 ...
Bilgen mikrofonu bıraktı, "Siz şarkıya girin, ben gelirim" diyerek sahneden indi.
Sonunda çözüm, bulundu.
Şükrü'nün davulları, Ahmet'in sol kulağına yakın bir yere çekildi.
Bilgen, şarkısına başladı.
Ama, eyvah...
Bu kez de Cemil ağabey arıza yaptı.
Arada bir boş tele dokunuyor, sonra, bass amplisinin arkasında bir şeyler yapıyor.
Dikkatlice bakınca, amplinin arkasına gizlenmiş mükellef bir sofra görüyorsunuz.
Peynir, meyve, zeytin...
Tepeleme dolu bir bardak rakı.
"Cemil abi. Çalsana be adam"
Boş ver ya. Buna çalmaya değmez"
"Neden"
"Gitarım, bu kadını sevmiyor"
Az sonra sahneye Coşkun Demir çıktı. Cemil, yine çalmıyor.
Bir yudum rakı, meyve, peynir...
"Abi. Gitarın Bilgen'i sevmiyor. Peki, Coşkun'a neden çalmıyorsun ?"
"Onu da amplim sevmiyor. Bak, arıza yaptı işte..."
O zamanlar İstanbul'da arıza yapma konusunda ustalaşmış arkadaşlarımız vardı.
Bilmediği bir parça olunca akordu bozulanlar, saksafonunun kamışı çatlayanlar,
davulunun derisi patlayanlar...
Burada adını vermek istemediğim, çok sevdiğim ağabeyim...
Bilmediği bir şarkı olduğunda, yanında, çanta içinde daima hazır bekleyen tornavida - pense...
gibi aletleri çıkarır, ( sahnenin ortasında ) klavye tamir ederdi.
Arıza, bir kaç kere de benim başıma geldi.
Silivri'de otelde çalışıyoruz. Pazar günleri boşuz ve
o pazar Tuzla'da, Yıldırım Gürses'e çalacağız.
Elimde ( müzisyen arkadaşlar çok iyi bilir ) Farfisa duo professional org var. 4 kişi, zor taşıyoruz.
Tam bir "gavur ölüsü"
Davulda Kenan Tahaoğlu ( bebek kafa. Çıplak kafası yeni doğmuş bebek poposuna benzediği için bu lakap verilmişti ),
Mustafa Kütükçü ( Kıbrıs gazisi - Bass gitarist ) ve ben. Yanımıza, yardım için bir kişi daha aldık.
Sahne, denizin ortasında. Dubaların üzerine, ağaçlardan oluşmuş derme çatma bir yol yapmışlar, orgu oradan taşıyoruz.
Birimizin ayağı kaysa, vay halimize.
Öyle şartlarda almışım ki makinayı, bir yandan günlük kira, bir yandan da aylık taksit ödüyorum.
Zenginliğin ! ! ! gözü kör olsun.
!8 yıl taksitle, emekli maaşının 1/3 ini ödeyerek aldığın "deprem garantisi olmayan" evinin, başına yıkılması gibi.
Zar zor, kavga dövüş orgu sahneye çıkarıp, kurduk.
Ama, o ne..?
Alt klavye başka, üst klavye başka ses veriyor.
Düzgün çalışan sadece 2 oktav var.
Yahu, Silivri'de çalışıyordun da ey mubarek, Tuzla'yı mı beğenmedin ?
Son kalan 20 dakikamız var. Yıldırım dayı çıkacak.
Çalışmıyor, ne mümkün.
Deii damarım tuttu, ana, avrat... Yaradana sığınıp, bir tekme attım orga...
Aaaaaa ! Çalışıyor.
( Sürecek )
Aktif Ziyaretçi | 4 |
Bugün Toplam | 309 |
Toplam Ziyaret | 1592648 |
Alış | Satış | |
---|---|---|
Dolar | 28.8351 | 28.9507 |
Euro | 31.4216 | 31.5476 |